Tayfun: Türkiye’nin geliştirdiği ilk kısa menzilli balistik füzeyle ilgili neler biliniyor, etkileri ne olabilir?
- Yazan, Ece Göksedef
- Unvan, BBC Türkçe

Kaynak, DHA
Türkiye, Ekim ayının ortasında bir roket denemesi yapmış oldu.
Gizlilik içinde yürütülen ve seneler devam eden bir çalışmanın ürünü olan bu roket, malum ilk testinde 456 saniyede 561 kilometreye ulaşarak Türkiye’nin elindeki en gelişmiş füzenin menzilini ikiye katlamış oldu.
Rize’den fırlatılan ve Karadeniz üstünden 456 saniyede Sinop açıklarına ulaşan bu füzenin adı Tayfun. Türkiye’nin ilk kısa menzilli balistik füzesi.
Hemen hemen resmen envantere girmemiş olan bu füzenin denemesi de aslına bakarsak öncesinde duyurulmamıştı. Sadece görüntüler 18 Ekim’de haber ajansları ve haber kanallarına sızdırıldı. Öyleki ki; Ege Denizi’nde gerilimin arttığı bir döneme denk gelen bu tecrübe etme, hükümete yakınlığıyla malum gazete ve tv kanallarında “Menzili Ege Denizi’ni aşıp Yunanistan’a ulaşıyor” ifadeleriyle haberleştirildi.
Bu haberler de, müdafa kabiliyetini ve askeri enerjisini ABD ve Fransa’dan satın almış olduğu müdafa sistemleri ve cenk uçaklarıyla geliştirmeyi hedefleyen Yunanistan’da kaygıyla karşılandı.
Hükümet, gizlilik içinde yürütülen bu balistik roket çalışmasının sızdırılması sonrası bir süre sessiz kalsa da 21 Ekim’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Blokzincir İstanbul” programına katıldığında, Tayfun’u ilk kez kamuoyu önünde -detay vermeden de olsa- deklare etti ve haberleri teyit etmiş oldu:
“Artık bizim Tayfunumuz da var. Bunlar artık bir bölgelere de işaret oluyor ve zevkle takip ediyorlar. Bu tarz şeyleri şimdi oldukça daha ileri safhaya taşımanın gayretindeyiz.”
Peki Tayfun’un Türkiye’nin savunması ve askeri gücü için anlamı ne?
BBC Türkçe‘ye konuşan Emekli Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş, ülkenin savunması için hazırlanan bu yeni balistik füzeyle “caydırıcılığın artırılacağını” söylüyor:
“Biz bu füzeyi komşularımıza karşı değil, ülkemizi hedef alan tüm ülkelere karşı caydırıcılığı çoğaltmak için geliştiriyoruz. Bulunduğumuz coğrafyada neredeyse her insanın balistik füzesi ya da roket olanak kabiliyeti var. Dolayısıyla bu gündemde uzun süredir vardı. Müdafa sanayinde üretilen bu tür silahlar ülke savunmasına daha büyük katkıda bulunacaktır.”
Özellikleri hakkında neler biliniyor?

Kaynak, DHA
Türkiye’nin uzun senelerdir hem kısa ve orta menzilli balistik roket hem de hava müdafa sistemleri üstüne çalmış olduğu; bu esnada dışarıdan satın alınan ve NATO ile uyumlu füzeleri envanterine eklediği biliniyor.
1988 senesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) roket ve roket ihtiyacının karşılanması amacıyla kurulan devlet kurumu Roketsan tarafınca üstünde çalışılan Tayfun, 500 kilometre üstünde menziliyle ve balistik özelliğiyle Roketsan’ın ürettiği öteki füzelerle içinde büyük bir fark yaratıyor.
Menzili 1000 km’den düşük olan, karadan atılan ve yere neredeyse dik açıyla yaklaşarak öteki ağır silahlara nazaran yüksek hızlıca hedefe ulaşan, birçoğu nükleer başlık da taşıyabilen füzelere “kısa menzilli balistik roket” adı veriliyor.
Roketsan’ın ürettiği balistik füzeler “taktik balistik roket” hususi durumunu taşıyor. Şu demek oluyor ki muharebe sahasında kullanılan ve menzili daha düşük ve stratejik hedeflere ateş eden füzeler.
Bunlardan en gelişmişi olan Bora, 8×8 Taktik Tekerlekli Vasıta ve Roketsan Oldukça Namlulu Roket Atar Tabanca Sistemi üzerinden atılıyor ve 280 km menzile haiz. 470 kilogramlık cenk başlığına haiz Bora’nın hedefe ulaşırken yanılma oranı da 50 metre olarak veriliyor.
Bora’nın yapımında çoğunlukla ABD’den ithal eden parçalar ve ara ürünler kullanılıyor. Türkiye’nin 10 yılı aşkın süredir, daha uzun menzilli ve daha ağır başlıklı Bora-2 üstünde çalışıyor. Bora’nın geliştirilmiş ve güncellenmiş versiyonu demek; minimum 300 kilometre menzili olması demek. Sadece Bora-2’yle hedeflenen menzille ilgili resmi bir izahat yok.
Roketsan’ın, 561 km menzile ulaşan Tayfun’un yapımında bu emek harcamalar esnasında edinmiş olduğu deneyimi kullanmış olması ihtimaller içinde.
Tayfun’la ilgili çalışmaların hangi aşamada olduğu, ne vakit envantere girebileceğine dair bilgiler kamuoyuyla paylaşılmadı. Roketsan, üstünde çalışılan projelerle ilgili detayları web sayfasından paylaşırken Tayfun’a ilişik herhangi bir bilgiye halkın erişimine açık platformlarda yer vermiyor.
Karataş, “Testleri de başarıyla yapılmış olan bu füzenin önümüzdeki yıl içinde ilgili birime teslim edileceğini düşünüyorum” yorumunu yapıyor:
“Her projenin yönetimiyle ilgili süre de belirlenmiş oluyor. Tasarım, kontrol, üretim, teslim planları vardır sadece bu tarz şeyleri biz gerçekleşmeden bilemeyiz. Kişisel değerlendirmem gelecek yıl Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın envanterine girmiş olacağı yönünde.”
300 km üstünde menzille tehlikeli sonuç bir eşik mi aşıldı?
Tayfun’un üretilmesi aslına bakarsak Türkiye’nin müdafa sanayii için tehlikeli sonuç bir gelişme.
Zira bu balistik roket, 1987’de ABD’nin öncülüğünde kurulmuş olan Roket Teknolojisi Denetim Rejimi’nin (FTKR) 300 km menzil sınırını aşıyor.
Bu anlaşmada menzil ve taşınabilen yük kapasitesi belli bir eşiğin üstünde olan balistik füzelerin ihracının ve yayılmasının sınırlandırılması amaçlanıyor.
Türkiye’nin de 1997 senesinde taraf olduğu rejime nazaran 300 km’den daha uzun menzili olan ve 500 kilogramın üstünde yük taşıyabilen balistik füzelerin ihracatı yasak. Bu füzelerin üretilmesi için lüzumlu olan stratejik malzemelerin ihracatı ve dışarıdan teknoloji desteği de rejime nazaran kısıtlanıyor.
Bu rejim, kendi balistik roket üretim ve geliştirme kapasitesi üst düzey olan ülkelerin, öteki ülkelerin kapasitesini sınırlandırmak için oluşturduğu bir rejim olduğu sebebi öne sürülerek eleştiriliyor. Rejimin maddeleri üstünde anlaşırken ise “kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi” gerekçe gösterilmişti.
Bu anlaşmayı 2012 senesinde Cenup Kore, Şimal Kore’den gelen tehdidin arttığını söyleyerek ve ABD ile yeni bir antak kalma imzalayarak aslına bakarsak ihlâl etmiş oldu sadece anlaşmaya bağlandığı için bir yaptırımı olmadı. Çin’in anlaşmayı ihlâl edecek şekilde 300 km’den uzun menzilli bazı füzeleri ve teknolojisini değişik ülkelere satması ise; çeşitli yaptırımlarla sonuçlandı.
Türkiye’nin ilk kez 300 km üstünde kısa menzilli balistik füzeyi üretmiş olması, teknoloji transferi yapmadan, kendi imkanı ile bunu yapabileceğini gösteriyor.
Eğer tarafı olduğu rejimi ihlâl etmediyse, Türkiye böylece bu imkanı geliştirdiğini ve bundan sonrasında daha gelişmiş silahlar üstünde de çalışacağını göstermiş oldu.
Hükümete yakınlığıyla malum bazı gazetelerde, Tayfun’un üretiminde yerli imkanların kullanıldığı; bir başka deyişle yerli müdafa endüstri ürünlerinin kullanıldığı da yazıyor.
Bunun detayı hemen hemen resmen açıklanmadı, füzenin üretimi de gizlilik içinde yürütüldü. Bu sebeple hem Roket Teknolojisi Denetim Rejimi hem de Türkiye’nin müdafa endüstri mevzusunda gösterdiği gelişim açısından Tayfun’un neticeleri ve etkileri, vakit içinde ortaya çıkacak.

Kaynak, DHA
‘Çeşitlilik daima ülke güvenliğine katkı sağlar’
Peki Tayfun’un geliştirilmesi, son dönemde F-16’ların güncellenmesi ve F-35’lerin satın alınmasıyla ilgili, ABD ile yaşanmış olan siyasal kriz sebebiyle problemler yaşayan TSK açısından ne anlama geliyor?
Bazı müdafa endüstri uzmanları, balistik füzelerin aslına bakarsak dezavantajlı bulunduğunu korumak için çaba sarfediyor. Karadan güdümlü füzelerin tek kullanımlık silahlar olması, belli bir ağırlıktaki patlayıcıları yüksek maliyetle taşıması şeklinde eleştiriler var… Balistik füzelerin öncesinden belirlenmiş hedeflere kilitlenmesi; buna rağmen cenk uçaklarının ani beliren hedeflere önem vererek yolunu değiştirebilmesi şeklinde özellikler de hatırlatılıyor.
Öteki taraftan cenk uçaklarının daha ağır patlayıcıları onlarca kere taşıyarak hedefe ulaştırabildiği; hedefler mevzusunda daha esnek olduğu ve maliyetinin de daha düşük olduğu ifade ediliyor.
Şu demek oluyor ki özetle, balistik roket sahibi olmak “mali, teknolojik ve insan deposu gücü olan ülkelerin” tercih etmiş olduğu bir müdafa yöntemi olarak görülüyor.
Türkiye’nin de bu alanda kendisini göstermek istediği anlaşılıyor.
Emekli pilot Karataş ise müdafa alanında çeşitliliğin mühim bulunduğunu; taktik planlamada değişik silahların değişik şekillerde işe yarayacağını söylüyor:
“Her bir tabanca türünün kullanma amacı ve yeri değişik. Her tabanca sisteminin kendine nazaran hedefleri var. Sahanın durumu, hedefler, müdafa anlayışı ve planlamaya nazaran bu sistemlerin kullanılma sıralaması değişebilir.
“Mesela Rusya-Ukrayna arasındaki muharebede uçakların kafi olmadığı yerlerde füzelerin kullanıldığını; onun mümkün olmadığı durumlarda uçakların kullanıldığını görüyoruz. Çeşitlilik daima ülkelerin müdafa endüstri ve güvenliğine katkı sağlar.”
Yoruma kapalı.